Fuat Keyman’ın kaleme aldığı bu makale son yüz yıllık tarihimize damgasını vurmuş olan, tabiri yerindeyse son yüz yıllık tarihimizi yönlendirmiş olan Kemalizm eksenli objektife yakın görüşler sunmaktadır. Yazarın bilimselliği ideolojik düşüncesinin önüne geçmekle birlikte yer yer ideolojik saptamaları da görmekteyiz.
Türkiye’de özellikle son çeyrek asırda alevlenen fakat temelde bütün bir yirminci yüzyılı kapsayan laik modernizm (şuan itibariyle laik gelenekselcilik ) x islami gelenekselcilik x ırkçı milliyetçilik tartışmaları ve gerçekleri çerçevesinde ele alınan makalede karşıt gibi gözüken bu kavramların karışımıyla şekillenen demokrasimsi dünyamız göz önüne serilmektedir.
Yazara göre Kemalizm bir modernite projesidir. Şahsi kanaatimizce topluma sunulduğu zaman itibariyle radikal kararları içinde muhafaza eden ve modern toplumun temel yapısını keskince çizen bu proje geçmiş itibariyle içinde mükemmelliği barındırmakla birlikte günümüz açısından Kemalizm sadece Türkiye’de belli güçlerin can simidi, sığınak noktası, savundukları fikirlerde kendilerine edindikleri dokunulmaz bir kalkandan ibaret hale gelmiştir.
Yazar modernite paradigması içerisinde Kemalist çağdaşlaşma sistemini irdelemenin iki boyutlu bir öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır:
(i) yöntemsel olarak, Türkiye’de modernleşme sürecinin egemen ve popüler tarzlarını çerçeveleyen modernizasyon ve kimlik paradigmalarının hem önemli katkılarını hem de taşıdıkları sorunları belirlemek, ve bu;
(ii) kuramsal düzeyde de bugün siyasi alanı belirleyen tali karşıtlıklara dayalı siyaset anlayışını eleştiren, sorgulayan ve bu anlayışla metinsel bağlarını koparmış bir kuramsal çerçeve içinde “demokrasi sorununu” düşünme, tartışma ve irdeleme olasılığının üretilmesine katkıda bulunmak.
Belirttiğimiz gibi yazar Kemalizmi bir modernite projesi olarak algılar. Geniş anlamda bu anlayışı şöyle ifade etmektedir: “modernleşme sürecini geleneksel toplumdan modern topluma geçiş olarak tanımlayan modernizasyon paradigmasına göre, Kemalizm bu süreci başararak modern bir toplum oluşturmaya çalışan bir toplumsal değişim modelidir.”
Kemalizm’de devlet modernizasyonun başlangıç noktası, sürükleyicisi, adeta motoru vazifesini görmektedir. Fakat burada eleştirilmesi gereken nokta kanımızca şudur ki, Kemalizm bu modernleşme hamlesini toplumu ezerek yapmıştır. Kimilerine göre her devrim her inkılap içerisinde bir miktar kan taşır felsefesini bir yana bırakırsak Kemalizm’in bu yönü Türk toplumunda- milletin sinesinde derin yaralar açmış, milletle barışık olamayan bir akım ortaya çıkarmıştır. Kemalizm’in işleyişinde ve yükselişinde sürekli göz ardı edilen bu mesele bu makalede de yer almamaktadır.
Yazarın Kemalist çağdaşlaşma modelini bir “ekonomik bağımlılık” modeli olarak görmesi ilginçtir. Oysaki Kemalizm’in mimarı toplu iğneyi dahi dışarıdan almakta olan bir devletin akabinde başlatmaya çalıştığı ekonomik kalkınma hareketiyle yurdun çeşitli yerlerinde açtırdığı fabrikalar, kurduğu demir yolu ağı vs. ile milli bir ekonomi oluşturmayı hedeflemiştir. Kemalizmin bu yönü alkışlanmaya değerdir kanısındayız.
Makalede değinilmeyen bir hususta Kemalizm’in milliyetçilik anlayışındaki keskin tavırdır. Ondokuzuncu yüzyıl Avrupa’sındaki milliyetçilik çalkantılarından etkilenmiş olan Kemalist milliyetçilik acaba kemalizm’in bir ürünümü yoksa Avrupa’nın istenmeyen bir hediyesi midir? Yurdun dört bir tarafında etnik yapıya bakmadan Türküm- Doğruyum yeminini yaptıran anlayış diğer milletler açısından değerlendirilecek olursak oldukça yakışıksız kaçmaktadır. Bu bağlamda Kemalizmi şanslı kılan faktör özelilikle doğda yer alan Kürt etnik yapısının cahil-bilinçsiz olması olmuştur.
Kemalizm’deki çağdaşlaşma istemiyse dört ana maddede özetlenmektedir:
(i) kişilerin otoritesi üzerine kurulu bir onur anlayışından kurallar ve yasalar üzerine kurulu bir onur anlayışına geçiş.
(ii) Evren düzenini anlamada dinden pozitif bilim anlayışına geçiş.
(iii) Avam-havas üzerine kurulmuş bir topluluktan halkçı bir topluluğa geçiş; ve
(iv) Bir ümmet topluluğundan bir ulus-devlete geçiş
Makalede Kemalizm’in bir modernite projesi olarak hegomonik konuma gelmesinde geleneğin oynadığı rol savı desteklenmesi gereken bir görüştür. Türk toplumunun yapısı modern bilimlerle çok içli dışlı olmaması hasebiyle gelenekselciliğe bir adım daha yakındır.
Yazar radikal demokrasinin ilkelerini üç ana katogoride toplamaktadır:
(i) felsefik ilkeler
(ii) normatif ilkeler
(iii) kurumsal stratejiler
Fuat Keyman’a ait makale bizim açımızdan Kemalizm’e bakış açımız noktasında ilmilik çizgisi içerisinde olmakla birlikte Kemalizm’i kapsayıcı olmuştur diyemeyiz. Radikal demokrasi adlı bir eserde Kemalizm’i demokratik açıdan değerlendiren paragrafların eksikliği gözden kaçmamaktadır.