Uzun zamandır sabah koşusuna çıkamıyordum. İzmit’in havasından mıdır, suyundan mıdır yoksa çevrenin menfi tesirimi bilemem buraya geldikten sonra bir türlü koşmak nasip olmamıştı. Geçen gün tekrar eski sporlu günlerime başlama fikri heyecanıyla alışveriş merkezine gidip kendime bir çift spor ayakkabısı aldım. O gece sabah erken kalkmak için erken uyudum. Sabahleyin uyandığımda her şey planladığım gibiydi. Sabah namazını kıldım, birkaç ısınma hareketinden sonra kendimi Demiryolu caddesinde koşarken buldum. Sabahın bu mahmur saatinde yol üstündeki camiye gelen birkaç ihtiyarın gölgesinden başka sokakta Allah kulu yoktu. Tamda istediğim gibi yani. Mimar Sinan’ın çıraklık eserlerinden olan Yeni Cuma camii istikametinde koşmaya başladım. Beni bir öksürük tuttu-bir öksürük tuttu, neticede ilk yüzelli metrede nakavtım. Etrafıma şöyle bir baktım, neyse ki kimsecikler gözükmüyordu. Karadenizli inadıyla Yeni Cumaya kadar koşacağız dediysek koşacağız. Zor be hal camiye vardım. Yeni Cuma parkında biraz oturup dinlendikten sonra artık dönme vakti. Adımlarımı hızlandırarak eve dönüyorum.. solumdaki yoldan devam etmekte olan minibüs içinden iki kişi aylak aylak bana bakıyorlar. Yol soracaklar desem hiçte uzağa giden birilerine benzemiyorlar. Derken minibüs durdu. İçeriden otuzunda bir delikanlı inip, bana yöneldi. Ben halen daha yol soracaklarını ümit ediyorum. Başladı sormaya;
– Kimsin, nesin, nerden gelir, nere gidersin?
– Sana ne be kardeşim Azrail misin?
– Ulan sen ne biçim cevap veriyorsun, kimsin dedim sana?
– Yok öyle yağma, burası dağ mı?. Dayımısın be!
– Dayı değil polisim polis. Elimdeki telsizi görmüyor musun, halen uyanmamışsın galiba?
– Nereden bileyim polis olduğunu, bizim buralarda tüpçülerde telsiz taşıyor, kimliğinizi görebilir miyim?
Polis memuru kimliğini gösterdikten sonra benden kimliğimi ve sabah sabah ne aradığımı sordu. Aksilik kimlik yanımda yok. Polise izah etmeye çalışıyorum ama nafile. Üzerimdeki kot pantolona bakıp bakıp kimliksiz koşmak suçtur diye tutturdu. Sabah koşusunu kimliksiz yapmanın suç olduğunu sabah sabah öğrenerek bilgi dağarcığımı genişletiyorum. Derken diğer şoför olan polis memuru geldi. Kimliksiz koşuyorsan merkeze kadar geleceksin! Geleceksek geliriz ne yapalım dedik.
Sabah saatin altısı ve biz Saraybahçe polis karakolundayız. Karakol dört küçük bölmeden oluşuyor. Komiseri çağırdılar.
Komser:
-Sen kimsin, adın ne?
– İsmim Şahin efendim.
– Nereden bileyim senin adının Şahin olduğunu belki sen Ahmetsin. Evet sen Ahmetsin!
Diğer polisler komiserin söylediği Ahmetsin sözünü başlarıyla tasdik ediyor. Komiserin sağında oturan kel kafalı, orta boylu memur, komiser yardımcısı olduğundan olsa gerek;
-Evet evet Ahmet olabilir diye mırıldanıyor.
– Efendim madem adımın Ahmet olmasını bu kadar çok arzuluyorsunuz, o zaman bana Ahmet de diyebilirsiniz.
– Kes kes birde bizimle dalga geçiyor.
Komiser etrafındakilere emirler yağdırıyor. Zabtı tutun, kimliğini araştırın!
-Ne iş yaparsın sen?
-Tercümanım efendim.
– Ne tercümanı, hangi dili bilirsin?
-Ben altı ayrı dilden resmi tercümanlık yapmaktayım.
Komiser memurlara dönerek Salih senin İngilizcen vardı. Kontrol et bakalım şunun dilini! Memur Salih hazır kıta beni İngilizceden test etmekte.
-What is your name?
-My name is Şahin.
-What is your surname?
-Ouu it is diffucult question for me. l must looking for from dictionary. May be you asked me my second name.
Polisler memur Salihe soruyorlar;
-Ne dedi-ne dedi?
Salih
-dedi de dedi- dedi de dedi.
Hepsi birden başlarını sallıyor.
– Neymiş be bu gavurun dili. Salihcim bravo sana.
Memur Salih zevkten dört köşe.
Komiser beye karakollarında internetin olup olmadığını soruyorum. İnternette kimlik bilgilerime bakabileceğimizi söylüyorum. Fakat ne gezer. Kimlik bilgilerimi jetonları düşüp, merkezden öğrenmeyi akıl ediyorlar. Artık kendimi ciddi ciddi suçlu hissetmeye başladım. Beni yan odaya beklemem için aldılar. İki polis memuru oturdukları yerde uyuya kalmışlar. Otururken okuyacak bir şeylerin olup olmadığını sordum. Yok dediler. Şükür çok beklemedik. Beş dakika sonra beni çağırdılar. Bir kağıt imzaladım. Artık özgürmüşüm. Karakoldan çıktıktan sonra evime doğru koşmaya başladım. Kestirme olsun diye kuyumcular çarşısından koşarak ilerliyorum. Arkamdan düdük ve dur sesleri. Ne görmüş olayım! İki polis beni kovalıyor. Polislere el sallayıp hızımı artırıyorum. Bu deparla bu defa beni biraz zor yakalarsınız abiler……
Yazar
Aslen Artvin’li olan Bahaddin Yazıcı, şuanda eşi ve 4 çocuğuyla birlikte Kocaeli’de ikamet etmektedir. Kendisi yazar, şair, gazeteci ve aynı zamanda Atak Domain, Domain Name Api Şirketlerinin kurucusu ve sahibidir.